BTCHaber’de yayımlanan önceki bir yazımda, “artık kripto para ve blokzincir teknolojilerinin bir platoya eriştiğine inanıyorum” diye yazmıştım. Son 15 yılda sayısız proje çalışması ve geliştirilen fikirlerin yanı sıra yararlı veya yararsız binlerce blokzincir yazılımı, token, coin, NFT ve benzeri yeni ürün ortaya çıkartıldı.
Bu çalışmalar bundan sonra da kullanımımız için yazılım kodu depolarında duruyor olacak. Çıkarılan tüm bu bilgi, öğrenilen tüm bu yenilikler unutulmayacak, artık geriye dönülmeyecek. Ancak tüm bunlara rağmen şu anda blokzincir geliştiricisi camiasının bir durgunluk içine girmekte olduğunu gözlemliyorum.
Bunu neye bağlayabiliriz?
Chris Dixon (@cdixon), saygı duyduğum, yazılarını okuduğum fikirlerini takip ettiğim bir fikir insanıdır. Silikon Vadisinin en önemli teknoloji yatırımcısı a16z.com’un sitesinde ve kendi blogunda (https://cdixon.org/) daha evvel neler yaptığını okuyabileceğiniz, VC şirketi Andreessen-Horowitz’in ortağı ve onların blokzincir üstadıdır.
Dixon, bu yılın başında önemli bir kitap yayımladı: Read Write Own. İnternet, daha doğrusu World Wide Web, ilk başta (kitleler açısından) sadece okunan bir mecra olduğu için bu aşamaya “Read-Okuma” aşaması veya Web1 deniyor.
Ardından 2004’ten sonra gelen sosyal ağlar aşamasında ise kitleler içerik üretimine katıldıkları için bu ikinci aşamaya Web2 veya “Write-Yazma” dönemi deniliyor.
Blokzincir ile gelinen son aşamaya ise Web3 veya “Own” yani sahip olma aşaması denilecek diyor Dixon. Web3 tabirini çok sevmediğini, onun yerine “blokzincir teknolojisi” demeyi tercih ettiğini de kitabında belirtiyor.
Bu güzel kitapta Dixon önemli ayrımlar yapıyor: Öncelikle internet üzerinde işleyen üst ağların birbirinden farkını anlatıyor. Mesela “protokol ağları” ile “kurumsal ağları” birbirinden ayırıyor. Protokol ağı deyince, Web’in altyapısı HTTP, e- posta protokolü SMTP’yi ve benzerlerini kastediyoruz. Kurumsal ağ deyince de Facebook’un (yeni adıyla Meta’nın) kapalı ağını anlamalıyız. Başka neleri? Twitter, Instagram, YouTube, TikTok, Telegram vb. hepsi kurumsal, kapalı ağlar bunların.
Üçüncü bir ağ modeli olarak ise blokzincir ağlarını ele almış Dixon kitabında. İdeal durumda, kullanıcıların kendi ürettikleri içerikleri ve paylaşmak istedikleri (kendi değerlerini ekledikleri) dijital ürünlerinin sahibi olabilecekleri ve bu sahipliği tescil edebilecekleri ağlara örnek olarak bu son ağ yapısını, blokzincirleri inceliyor.
Gayrimerkeziliği ya da benim daha çok tercih ettiğim tabirle merkezsizliği öne çıkaran ve mimari olarak tasarımında bir merkez olmayan ağları kullanarak gelecekte, Web2 ile 2000’lerde dev teknoloji şirketlerine kaybettiğimiz sahiplik kavramını geri alabileceğimizi söyleyen bir yazar Dixon. (Aşağıdaki notuma bakınız.)
Blokzincirin bugüne kadarki gelişiminde ise iki temel işlevin öne çıktığını anlatıyor kitabında:
- Kumarhane işlevi,
- Dünya bilgisayarı işlevi.
Bildiğimiz gibi özellikle bizim ülkemizde blokzincir ya da kripto paralar denildiğinde her zaman ve ilk olarak bu birinci işlev akla geliyor. Aynı zamanda bir dünya bilgisayarı olarak işleyen blokzincir ağlarının teknik kabiliyetleri ise ülkemizde pek tanınmıyor. Dünyada da FTX’in ve kurucusunun, yani ismi SBF olarak kısaltılan kişinin başına gelenlerden sonra ve Binance’in kurucusu CZ’nin kısa da olsa bir hapis cezası almasını takip eden soğuk duş gibi aylarda, kumarhane modelinin ABD başta olmak üzere tüm devletlerden tepki aldığı ortada. Dünya devletleri blokzincirin diğer işlevini, dünya bilgisayarı işlevini ise fiat paraların dünyasına tercih edecek gibi durmuyorlar. Tabii bunun istisnası Global Güney adı verilen ve ticaretini dolar dışında başka varlıklarla yapmak isteyen ülkeler.
Global Güney ülkeleri, özellikle de BRICS+ ülkeleri diye adlandırılan ve başını Rusya, Çin ve Hindistan’ın çektiği ülkeler, kendi aralarındaki kapsamlı ticareti blokzincir dünya bilgisayarı üzerinden yapmayı henüz akıl etmiş değiller. Ya da bu yeni teknolojiyi Batı icadı diye küçümsüyor, hatta korkuyor olabilirler. Eğer blokzincirlerinin dünya bilgisayarı özelliğini ve kod depolarında yığınlarca bekleyen yazılım programlarının faydalı olanlarını kullanmayı akıl ederlerse işte o zaman dünyada ilginç şeyler olmaya başladı diyebilirim. Henüz diyemiyorum.
Durgunluk…
Evet, ben Web3 dönemine girdik diye şen şakrak bir sesle konuşamıyorum. Dünyadaki ve ülkemdeki gelişmeler bana önümüzde bir durgunluk olduğunu hatta bu durgunluğun bu yazın başından bu yana süregelmekte olduğunu söylüyor.
Burada bitcoin’in veya Ethereum ağının coin’i ether’in aylardır sürünen fiyatlarından bahsetmiyorum. Benim durgunluğun sebebi olarak görebildiğim şey, global ölçekte yaşanan konjonktürel gelişmelerle ilgili.
Birincisi, büyük devletler blokzincirleri düzenliyoruz derken, ortada sadece kumarhane fonksiyonu varmış gibi kripto karşıtı eylemlere giriştiler. Kimse blokzincirlerin dünya bilgisayarı işlevinin yararlarından bahsetmedi, bahsetmiyor. Zira bu konuyu gündeme taşımaya korkuyorlar! Bu korkunun ardında doların yerine aday olabilecek bir alternatifin, işte burada bahsettiğim dünya bilgisayarı paradigması kullanılarak yaratılabileceğini idrak etmiş olmaları. Özellikle Kağıtçılar diye adlandırdığım güruhta bu korku bariz şekilde var. Yoksa neden senelerdir aynı
paradigmanın “kısıtlı” versiyonu olan bir yöntemle CBDC (dijital merkez bankası parası) yapacağız ve bunu ülkelere dayatacağız desinler?
İkinci olarak ise, kumarhane fonksiyonunun halının altına süpürüldüğü bu aylarda, ülkemiz de dahil küçük yatırımcılar şoktalar. Şu anda sokakta kime “okulda kripto dersi veriyorum” desem, yüzü asılıyor ve bana kayıplarını anlatıyorlar. Görünen o ki sokaktaki kitle kriptodaki kumarhane kayıplarına kızgın ve artık daha fazla duymak istemiyor. En azından Türkiye’de durum böyle.
Peki Silikon Vadisi ve başka Batılı yatırım bölgelerinde kriptoya ve blokzincirlere bakış nasıl? Gördüğüm kadarıyla bu alanın önde gelen isimlerini, bu arada Chris Dixon’ı da videolarda sıkıştırıyorlar. “Web3 dediniz, dediniz bir türlü olmadı neden?” diye soruyorlar. Yani Türkiye’deki kırık duygu dünyada da hâkim galiba.
Nereye gidiyoruz?
Bence içine girdiğimiz durgunluğun iki ana çıkış noktası olacak, bu çıkış noktaları önümüzdeki yıllarda (en erken 2025 baharından sonra) görünür hale gelecek:
- BRICS+ devletlerinin veya Almanya gibi köşeye sıkıştırılmış ülkelerin sanayicilerinin blokzinciri bir kumarhane olarak değil, dünya bilgisayarı olarak görmeye başlayarak kendilerine fiat para dışında alternatif sistem arayacaklar. Öncelikle bu ülkeler ve bölgelerden başlayarak banka dışı ödeme ve kredi yapılarının olgunlaşmasına tanık olacağız. Zira şu anda en çok onlar ticari banka ödemeleri ve finansal yaptırımlar nedeniyle sıkıntıdalar, önce onlar alternatif arayacaklardır.
- Ülkemizdeki vadeli çeklerin ortaya koyduğu blokzincire taşınabilir merkezsiz kredi mekanizması birinci maddedeki ülkelerden başlayacak şekilde gündelik yaşamın içine ürün olarak girmeye başlayacak. Kooperatifler ve merkezsiz blokzinciri kredileri Global Güney ülkelerine belli bir algı eşiği aşıldıktan sonra hızla yayılacak.
Not: Chris Dixon’ın kitabına getirebileceğim en temel eleştiri de şu: Dixon, blokzincirlerin bir alternatif ağ yapısı olarak bizi kendi ürettiklerimizi “own” edeceğimiz bir geleceğe nasıl gidebileceğimizi, buna bugünkü hâkim para/banka/ devlet yapısının nasıl izin vereceğini, bunlardan izin almadan bizim bunu nasıl yapacağımızı izah etmemiş. Daha doğrusu zamanla bunun kendiliğinden oluşabileceğini ima etmiş, ki böyle olmayacağı net. Bu yazıdan anlaşılacağı üzere benim bu konudaki düşüncem şu: Batı ve Global Güney olmak üzere ülkelerin iki gruba ayrışmasında, bize ait “own” geleceğinin inşası amacıyla, blokzincir teknolojisinin ideolojik bir araç olarak kullanılmasının ikinci grup ülkelere avantaj sağlayacağının o ülkelere (birileri tarafından) anlatılabilmesinde yatıyor.