Finansal piyasalarının büyüklüğünün giderek artması finans merkezlerinin önemini artırmaktadır. Yabancı yatırımcı çekmek isteyen ülkeler birer finans merkezi olmak için yarışmaktadır. Ancak finans merkezi olmak çok kolay bir süreç değil. Finans merkezinin hukuki, mali ve teknik, eğitim altyapısının güçlü olması birincil şartlardandır. Yatırımcılar finans merkezinden iş yapma konusunda kolaylık sağlama, iş maliyetlerinin düşük olması, vasıflı insan kaynağı ve sağlam bir altyapı ile yatırımcıya cazip fırsatlar sunması beklemektedir. Ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarı da finans merkezinin çekiciliğini etkilemektedir. Dünyanın önde gelen, genel kabul görmüş finans merkezleri olan Londra, New York’un bulunduğu ülke ekonomilerinin gelişmiş olduğu dikkat çekmektedir.
Finans merkezi olmak, sadece para girişiyle eşdeğer tutulmamalıdır. Bir finans merkezi dünyanın farklı ülkelerinden üst düzeyde yöneticiler ve uzmanları çekmektedir. Bu durum hem bulundukları bölgede kültürel çeşitliliği arttırmakta hem teknoloji transferi sağlamakta hem de finansal kurumlara destek verecek diğer profesyonel hizmetleri ülkeye çekmektedir.
İstanbul Finans Merkezi projesine ilişkin kamuoyu algısı daha çok bir şehir imarı projesi şeklinde yer bulmuştur. Hem cari açık ve enflasyon gibi temel makroekonomik konularda taşıdığı risk hem de bölge coğrafyasının yaşadığı siyasi istikrarsızlıklar doğrudan yabancı yatırım çekmesi ve yatırım yapılabilir ülke imajı yaratmasında en büyük engeller arasındadır. Hukuki anlamda uluslararası mevzuata yönelik yaşanan sıkıntılar ve iş yapma kolaylığının birçok ülkeye göre ağır ve masraflı olması negatif özellikler arasındadır. Genç ve dinamik nüfusa rağmen kalifiye eleman sorunu, ülke imajına yönelik uluslararası arenada sistemli ve bütüncül faaliyetler yürütülmemesi ilk akla gelen eksiklikler arasındadır.